İlginç çerçeve çalışmaları ve edebiyatta yeni bir soluk getirme çabasıyla çıkan Yeniyazı dergisi, üç şairinin şiir kitaplarını yayımladı. Onlardan birisi de Yavuz Türk’ün Kumaş’ı. Türk’ün (1982) ilk kitabı olan Kumaş bize şairin geleneğini dikkatle okuyup hattını seçtiğini belli ediyor; ancak buna karşın kumaşın da defolu olduğu yerler yok değil. Öncelikle gelenekten başlayalım.
Bir Ece Ayhan göndermesiyle başlayan şiirler, yine Ayhan’a bolca gönderme yapılan imge ya da sözcüklerle devam ediyor. Örneğin, ‘kimesne’ sözcüğünün ya da kitabın adına dahi sinmiş olan ‘terzi’ imgesi bize bunu göstermekle kalmıyor; aynı zamanda şairin ana taşıyıcısı olması gereken duygu durumu hakkında da bilgi veriyor. Ne var ki bu bilginin güvenilebilir olduğundan şüpheliyim; çünkü Ece Ayhan’ın şiir anlayışına göndermeler yapan biçem, kitabın birçok yerinde rolünü terk ediyor ve çok daha lirik bir çizgiye kayıyor.
Tanrısal Nitelikler
Şüphesiz bir genç şairin yalnızca bir usta şairi ‘eskitme’si kendine kapanmayla sonuçlanacaktır; ancak Kumaş’ta gelenekle kurulan ilişkinin ana kaynağı olan Ayhan’ın ortaya çıkardığı hava durumundan sıklıkla uzaklaşılıp başka bir pencere açılmaya çalışılıyor. Bunun en somut örneği, kitap boyunca süregiden ‘terzi’ imgesiyle kurulmuş olan “Piç Terzi” şiirinin “bir piçim ben, dövün ve hor görün beni” diye biterken, hemen arkasından gelen “Düşük” şiirinin “önce şuramı sar, düşük yaptığım yerden ora” dizesiyle başlaması. Ret ve dışarı tükürülmüşlük tavrı kendisi bir anda merhamet talebine bırakabilecek kadar hızlı değişiyor. Dahası, bir sonraki şiirin başlığı Türkçe şiir tarihi bakımından hiç de şaşırtıcı değil: “Anne”.
Kumaş’ta gelenekten söz açacaksak şüphesiz ikinci isim Cemal Süreya olmalı. Türk’ün şiirinde kadının libidinal ekonomisi, Süreya’nın şiirindeki kadının konumuna dikkati çekecek bir biçimde benzer. Bu benzerlik kadının bir öteki olarak yaratıcılığı tetiklemesi, annelik, uygarlığın nedeni olmak gibi açılardan kuruluyor. Kadın basit bir biçimde vahşilikle özdeşleştirilmemiştir; ancak vahşi nitelikleri vardır. Ayrıca anneyle kurulan ilişki de düzenli şiir okurunun yakından tanıdığı bir ilişki biçimidir. “Anne” şiirinde açık bir biçimde görüldüğü üzere anne, hem uygarlığın/yazının başlatıcısı (belki de şiire başlamanın nedeni?) hem de tanrısal nitelikleri olan, her zaman geriye dönülebilir bir ev. Bu bakımdan anneye duyulan sevgi yaratıcılığın sıfır noktası konumundadır.
Süreya ile kurulan ilişki yalnızca kadınlarla sınırlı değil elbette. Örneğin, adından da anlaşılabileceği üzere çocukluk ve büyümek üzerine olan “İyi Kötü Büyüyen Ağaçlar” şiirinde “soru: sizin hiç babanız oldu mu?” dizesi, Süreya’nın meşhur “Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?” şiirine metinlerarası bir göndermedir. Bunun dışında dize ya da sözcük düzeyinde başka metinlerarası göndermeler de vardır. “Aşağıdan Gelen Sesler” şiirinin “gibi” sözcüğüyle başlaması bunun bir örneğidir.
Gelenek demişken önemsiz gibi görünen ancak kanımca önemli olan bir noktaya işaret etmeye çalışalım: “Picasso, 1918” şiirinde genç ismin yurtdışından entelektüel kaynaklarını açık ettiği yerlere baktığımızda “sen benim ötekim, yansımam, şiirim, aynadaki sır” dediği Apollinaire şiiriyle pek de bir bağlantısı olmaması dikkati çekiyor. Eğer böyle bir bağlantı varsa da bunun şiirlerde kendisi gösterdiğini söylemek kanımca pek de kolay değil.
Farklı Şiir Teknikleri
Kitapta farklı şiir teknikleri kullanılmış. Örneğin, ironiyi şiirin asli silahı haline getiren ve Yeniyazı ekibinden gelen Cihat Duman’a atfedilen “İronik Haziran” şiirinde ironinin başarılı bir biçimde kullanıldığını (özellikle “tanrım maymundan gelmedik di mi?” dizesiyle sona eren bölüme dikkat) görüyoruz. Ne var ki farklı şiir türlerinin kullanılması “Gül”, “Güney”, “Kadınkent”, “Asl ve Suret” gibi kitabın çıkabildiğini gösterdiği düzey bakımından çok aşağıda olan şiirlerin kitapta yer almasına engel olamamış.
Kumaş dağınık bir kitap. Bir yandan “Piç Terzi” gibi Ece Ayhan şiirinin sertliği ve aldırışsızlığından el alan, öte yandan da “şair oldum gül kuruttum” gibi kötü dizeleri de barındıran bir kitap. Şiirin kumaşı kitap boyunca çok sık değişiyor ki, bunun bir genç şair için normal bir durum olduğunu kabul edebiliriz. Yavuz Türk ilk kitabı Kumaş’la bir yol ayrımında duruyor: Ya kendisine ait çok güçlü bir şiiri doğuracak ya da kabul edilmenin parlaklığı altında kendine has olanı feda edecek. Türk’ün daha derli toplu bir biçimde kaleme alacağı ikince kitabını ilgiyle beklememek için bir nedenimiz yok.
Milliyet Sanat
Haziran 2011, sayı: 627
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder