- Twitter kullanıyor musunuz? Twitter’da
kimleri, neleri okuyorsunuz? Neler yazıyorsunuz?
Twitter
hesabı almıştım bir zamanlar, fakat ne işe yaradığını tam olarak çözemedim.
Dolayısıyla şimdi öylece duruyor. Twitter’ın bu kadar yaygınlaşmasının sebebi
sanırım yatay demokrasi denilen olgu veya her insanın her daim kendini biricik
ve önemli görmesi durumu. Çünkü ordan her an arzuhalini dile getiriyor ve
insanlar da bir şekilde bunu görüyor. Görmeseler dahi, birilerinin kazara da
olsa okuma ihtimalinin olduğunu hep biliyor. Andy Warhol bir zamanlar
televizyon için, “Bir gün herkes on beş dakikalığına da olsa meşhur olacak”
diye meşhur bir laf etmişti. Artık bu sözün bir adım ötesine geçtik gibi
geliyor bana: Şimdi internet ve sosyal paylaşım siteleriyle birlikte, yalnızca
on beş dakika değil bundan böyle ölene kadar, insanlar meşhur
olma/önemsenme/takip edilme hastalığının içinde boğuşup duruyorlar. Önemsiz ve
saçma sapan hayatlarına, “bugün çok sıkıldım”, “akşam şurdayım/burdayım” gibi Twitter
ve Facebook iletileriyle anlam kazandırmaya çalışıyorlar.
- Kitapların seslendirildiği,
kısa filmler çekildiği ve tüm bunların cep telefonu teknolojisinde dinlenebilir,
izlenebilir bir altyapıda olması yüzyıllık alışkanlığın devrildiğinin işareti. Bu
noktada geçen yıl ilk kez okura sunulan ve bu yıl dergisi de dolaşımda olan e-kitap
hakkında ne düşünüyorsunuz?
E-kitap, internet gibi hayatımızın pek çok alanına dahil olmaya
aday bir sistem. Ben kendi adıma e-kitaba çok olumlu yaklaşıyorum ve birçok
açıdan da faydasını göreceğimizi öngörebiliyorum. Ancak bu kadar devrimci bir
değişime yol açabileceğini düşünemiyorum. Bu anlamıyla e-kitabın, en azından
bir süre daha, okuma alışkanlıklarımızda bir değişikliğe yol açabileceğini
sanmıyorum.
- Gelinen teknoloji ve gelişen sektörün
olanakları içinden baktığınızda matbu yayıncılığın ömrünü tamamladığı düşünüyor
musunuz?
Yayın sektöründe e-kitapla alakalı haddinden fazla bir beklenti
(veya tersinden düşünürsek korku) oluşmaya başladı sanırım. Kimileri işi, matbu
kitabın tamamen ortadan kalkacağı, onun yerini e-kitabın dolduracağı
fantezisine kadar götürdü. E- kitap bize araştırma yaparken, bir kitabın
içinden alıntı yapacakken veya kitabın içinden bir kavramı ararken yardımcı
olacaktır. Bunu dışında, herkesin elinde Kindle’larla, iPad’lerle dolaşarak
sıtmaya tutulmuş gibi kitap okuyacağını ya da kitap okuma alışkanlığının böyle
bir imkân sayesinde yaygınlaşacağını tasavvur edemiyorum maalesef. Sonuçta,
bilgisayar dediğimiz alet görselliği ve büyüsüyle bir kitaptan daha fazla eğlence
vaat eder ilk bakışta ve bunca eğlence alternatifi iyi bir kitap okuru dışında
çok fazla kişiyi de cezbetmez sanırım.
- E-kitabın okuma alışkanlığı üzerinde
herhangi bir değişime yol açacağını düşünüyor musunuz? Dünyada e-kitap satışlarının
% 90’lara dayandığı noktada ülkemizde
e-kitap kendi okurunu yaratır mı?
Sıkı
bir okurun, kütüphanesini tümüyle kitaplardan temizleyip, kalan boşluğa çeşitli
büyüklüklerde harici hard diskler dizeceğini düşünemiyorum bir türlü. Çünkü bir
okur gözünde kitap nesnesinin de bir meta olarak değeri vardır, onunla
geçirdiği bir zaman vardır: Onu satın mı aldı, hediye mi edildi, yazarınca
imzalandı mı, okurken sayfalarını mı çizdi… Ki bazı okurlarda kitaba karşı bir
fetiş geliştiğini de biliyoruz.
E-kitabın,
benim öngörüme göre matbu kitabın yerini alamayacak oluşunun en önemli
nedenlerinden biri de okuma alışkanlığı. Hepimiz saatlerce bir kitabı kâğıt
üzerinden, sayfalardan okuyabiliriz, ancak aynı şeyi bir bilgisayar ekranı ya
da bir tablet karşısında yapamayız. Ekrandan kaynaklanan ışık, her zaman
gözümüzü rahatsız edecektir. Bilgisayar ekranında kitap okumayı hepimiz
denemişizdir; genellikle bir saat bile geçmeden gözlerimiz rahatsız olmaya
başlar. E-reader’lar da bu mantıkla tasarlanıyor artık: Gözü yormamak için
ekran görüntüsünü kitap sayfasına benzetmeye çalışıyorlar.
Dünyada
e-kitap satışlarında sizin söylediğiniz oranda bir değişim varsa eğer, bu
sözkonusu e-kitabın matbu kitaptan neredeyse 10-15 kat daha ucuza satılıyor
oluşundan kaynaklanıyordur. Bizim gibi klasik telif meselesini bile tümüyle çözememiş
ülkelerde bu düzeyde ne kitap satışı yapılabilir ne de bu derece e-kitaba ilgi
olabilir. Biz halihazırda korsan kitap meselesini bile yeterince çözememişken
ve dahası; müzik, film, yazılım, oyun gibi dijital formattaki ürünlerin son
derece özgür bir şekilde sanal ortamdan edinilebildiği ve bu konuda yeterince
yasal düzenlemenin yapılamadığı bir ortamda sizin e-kitabı yaygınlaştırmanız
bir hayal gibi görünüyor. Çünkü yayınevleri en başta şunu biliyorlar:
Çıkardıkları e-kitap her halükârda dolaşıma girecektir ve internetten indirilen
verilerin telif sorunu çözülmedi sürece çoğu kişi bu kitabı edinmek için bir
ücret ödemeyecek, bunun yerine internette yapacağı küçük bir araştırmayla
kitabı edinebilecektir. Bunun önüne geçebilecek yöntemlerden biri, e-kitabın
fiyatının epey aşağılara çekilmesi olabilir öncelikle. Dahası, kitaptan ve e-kitaptan
alınan KDV oranı hâlâ çok yüksek düzeyde.
- E-kitap, e-dergi ve elektronik ormanın sunduğu blog yazarlarının ardından geleneksel anlamda yazar
tanımının değiştiğini dünyanın tanınmış büyük yayınevlerinden birinin ilanla bedeli
karşılığı yazarın kitabını e-kitap olarak dolaşıma sunacağını duyurmasıyla da görüyoruz.
Görsel algı, okuma, yaşama biçiminin
yani dijitalleşmenin metnin görsel ya da işitsel araçlar üzerinden 'okunmasıyla'
salt metin olmaktan çıktığı bir yerde bu durumun şiirimize nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?
Benim
tuhafıma giden, görmenin bu kadar teknolojiye hâkim olduğu bir çağda yazının
ilginç bir şekilde önem kazanması. Yazı, bugünün görsel teknolojisi içinde
düşündüğümüzde geri plana itilmesi gereken bir şeyken, tam tersine haddinden
fazla yaşamımızın içinde… Az biraz bilgisayar kullanan herkes, klavyeyle belli
bir hızda yazma yeteneğine sahip artık. Ancak buradaki yazı tümüyle işlevsel
bir şey. İnsanlar anlık duygularını ve düşüncelerini karşısındakine en hızlı
şekilde yine yazıyla aktarabiliyor. Yani metin dediğimiz olgu, kalıcılığını bu
anlamda yitirmiş oldu. Yazı, muhatabınca okunduğu anda işlevini tamamlamış ve bir
çöpe dönüşmüş oluyor. Ama yazının bu derece kalıcılığı ve uçuculuğu yazının ne
kadar büyülü bir şey olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oluyor. En önemlisi, dijital
iletişimde yazının bir zaman sonra evrileceği nokta. Sanırım yazı, yavaş yavaş
bir piktogram algısına doğru seyrediyor. En basit örneğiyle söylersek, alın
işte size gülme piktogramı :)
- Bugün
şiir kitabı yayımlayan yayınevi bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar azdır. Gitgide
çok az sayıda basılan, dağıtılan şiir için e-kitap bir imkân olarak değerlendirilebilir mi? E-kitabın esere ulaşım kolaylığının
ve şair/yazara telif olarak olumlu bir dönüşümünün olacağını düşünüyor musunuz?
Bugün
şiir okunmuyorsa insanların başka bir şeye ihtiyacı var demektir. Kafa kafaya
verip, şiiri biz buradan nasıl kurtarabiliriz, diye çırpınmaya gerek yok. Şiiri
kutsallaştırmaya da gerek yok. Hepimizin şiir yazmaktan veya okumaktan daha
önemli işleri var. E-kitabın mevcut durumu değiştireceğini sanmam. Bir avantajı
belki şu olacaktır –ki şimdilerde bizde de yapılmaya başlandı: Sadece bir
bilgisayar ve bir yazılım yardımıyla, insanlar şiirlerini rahatça e-kitap
haline getirebilirler. Böylece, bir kitabın yapılmasında emeği olan yayıncı,
editör, tashihçi, dağıtımcı ve kitapçı gibi unsurlar devreden çıkacak; insanlar
şiirlerini kendi blogları ve çeşitli internet ağları aracılığıyla istedikleri
yerlere ulaştırabileceklerdir. Tabii bu şekilde yapılan işin baştansavma ve
büyük oranda niteliksiz olacağını da belirtmekte fayda var. Çünkü bir kitap
editör denetiminde geçmediği, en azından bir tashihçinin gözüyle okunmadığı
müddetçe sakat bir kitap olarak kalacaktır. Ama derdimiz “bizim” yazdığımız
şiirleri bir şekilde insanlara ulaştırmaksa; zaten yazdığımız dile özenmemize
de yazdığımız dilin kurallarını bilmemize de çok gerek yok. Velhasıl,
internetten yapılan her türlü yayın, maalesef dilin o demin de bahsettiğim
temsil ve işlev noktasındaki dar alanda sıkışıp kalıyor. İnternet dili yalnızca
bir araç olarak kullandığı için, orada dolaşımda olan her türlü metin de ister
istemez bir özensizlik illüzyonu yaratıyor ilk başta. Galiba ortalığın biraz
durulmasını bekleyeceğiz. Çünkü bütün bunlar, bizim için çok çok yeni şeyler.
- İnternet bazı çevrelerce, ilk başlarda
underground bir alan olarak tanımlandı
ve sahiplenildi. Fotokopi ile başlayan fanzin kültürü ve anarşist atmosferli edebiyatı
bugün gelinen teknolojik gelişmeler ve internetin sunduğu özgürlük alanı açısından
değerlendirir misiniz?
İnternetin sunduğu özgürlük alanının hepimizin başını döndürdüğü
çok belli. Sosyal medyanın bunca gelişmesinin en önemli katkısı ise, evet,
demokrasinin daha doğrudan bir hale gelmesidir. Hepimiz, çeşitli siteler ve
platformlar aracılığıyla her konuda çok hızlı bir şekilde yorum yapabilme
kabiliyetine sahibiz. Bir taraftan da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olabilen bunca insanı görünce, saf bilginin ya da asıl edinilmesi gereken
bilginin üzerinde hep bir dedikodu ve gevezelikler bulutu olduğunu da
rahatlıkla görebiliyoruz. İşin bokunu çıkarmakta epey usta olduğumuzu söyleyebilirim.
Velhasıl ortalığın bir miktar durulmasını bekleyeceğiz.
Edebiyatta Üç Nokta
Yaz 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder